Gazir Halısı’nın Beyaz Saray’da sergilenmesine Diaspora’nın zaferi diyebilir miyiz? Sadece altı gün devam edecek bu sergideki diğer iki hediye bize biraz ipucu veriyor. Savaş ve doğal afetler nedeniyle yapılmış yardımları, bilinçli ve kasti olarak planlanmış tehcir ve soykırım mağduru yetimlere yönelik tarihin en büyük yardım kampanyasıyla aynı kefeye koymak bir rastlantı olmamalı!
EDVİN MINASSIAN
“Beyaz Saray içerisinde şerefli bir konumda muhafaza edilecek olan bu halı, bizlere, dünyadaki hayırseverliğin daimi hatırlatıcısı olan bir semboldür.”
Bu sözler, 4 Aralık 1925’te, 15 yaşındaki yetim kız Vartuhi Gülezyan’dan ABD’ye şükran vesilesiyle takdim edilen ve bugünlerde gündemden düşmeyen “yetim halısını” teslim alırken, zamanın ABD Başkanı Calvin Coolidge’e ait…
Beyaz Saray, geçtiğimiz hafta, bu halının 18 ile 23 Kasım tarihleri arasında sergileneceğini açıklamıştı. Bu açıklamadan sonra, birileri kıyameti koparmış, “soykırım halısı” diye tanımladıkları halının sergilenecek olmasını, “Beyaz Saray’dan Ermeni meselesinde tarihi adım”; “Türkiye’ye karşı Haçlı Seferi’ne hazırlanıyorlar; ABD başı çekiyor” gibi iddialarla gündeme getirmişlerdi. Bu iddialara sebep olan halının gerçek hikâyesine ve bugün taşıdığı öneme bakmak gerekiyor öncelikle.
Yüz binlerce Ermeni yetim çocuğa barınak, yiyecek, eğitim gibi yardımlarda bulunan Yakın Doğu Yardım Örgütü (Near East Relief), Beyrut’un kuzeyinde, Gazir kasabasında da bir yetimhane açar. Dr. Jacob Kuenzler idaresinde, büyüdükleri zaman gelir elde edebilecekleri bir meslek sahibi olmaları ve Ermenilerin tarihin ilk halı dokuyan kültürlerinden biri olduğunu da düşünerek, kız çocuklarına halı dokuma öğretilir. Yetimhanede üretilen çok sayıda halıdan en meşhur olanı, 400 yetim kızın 10 ayda, 4.404.206 ilmek atarak ördükleri ve Cennet Bahçesi’ni tasvir eden, aşağı yukarı 6 metre uzunluğunda ve 3,5 metre eninde bir şükran hediyesine dönüşür. Bu teşekkür hediyesi, Amerikan halkının tarihindeki en büyük yardımseverlik seferberliği içindi. O zamanın parasıyla 100 milyon dolar üzerinde toplanan yardım, irili ufaklı katkılarla, örneğin 30.000 okulda öğrencilerden alınan bir kuruşlarla, ebeveynlerin Rotary Club aracılığıyla beşer kuruşluk (Nikel Kampanyası) yardımlarıyla, 1916’daki Harvard ile Yale takımlarının futbol maçının geliriyle, Guggenheim ve Rockefellar gibi vakıfların destekleriyle büyümüş bu kampanyaya teşekkür etmek için, Başkan Coolidge’e takdim edilmişti bu meşhur halı.
Başkan Coolidge 1929’da dönemi bittikten sonra bu halıyı beraberinde evine götürmüş, fakat ailesi 1982 yılında Amerikan halkına geri iade etmişti. İki defa sergilenen halı, yıllardır Beyaz Saray’ın mahzeninde gün yüzü görmeden bekliyordu. Geçen yıl, Ermeni kuruluşları, Smithsonian Müzesi’nde sergilenmesini talep edince, Obama yönetimi gerekçe göstermeden talebi geri çevirmişti. Fakat 30’un üzerinde kongre üyesi bu işin peşini bırakmadı, ta ki geçtiğimiz hafta yapılan ve doğrusu stratejik mesaj iddialarına en azından saygınlık kazandıracak bir dizi açıklamayla, halının Beyaz Saray’da iki ayrı “hediye” ile birlikte sergileneceği duyurulana kadar…
Susan Rice idaresindeki Ulusal Güvenlik Danışmanlığı gibi, ilginç bir merciden geldi bu açıklama. Önce bir Pazar sabahı, haber programlarında yer alan bir mülakatta, Obama’ya yakınlığıyla bilinen Başdanışman Susan Rice, İncirliği kullanma konusunda Türkiye ile anlaşmaya varıldığını açıkladı. Ama bu açıklamanın hemen ardından, Türkiye’den yalanlama geldi. Çarşamba günü ise Susan Rice’ın sözcüsü Bernadette Mechan, halının sergileneceğini duyurdu. Bu iki olay arasında bir ilişki var mı sorusu gündeme geldi bu defa. ABD’den gelen mesajlar, hakikaten karışık… Önce, Ermenistan halkı ile ABD ilişkilerinin ilerletilmesi adına yapılan bu duyuru; daha sonra (bunun hakikaten alakasız bir tanım olduğu anlaşılınca), ABD yardımseverliğine başka milletler tarafından teşekkür olarak tanımlandı. Çünkü bu muazzam yardım hareketi sayesinde, ulusal yok oluşun eşiğinden dönen bu insanlar ve onların çocukları, torunları, bugünkü Diaspora’yı oluşturmuşlardı.
Fakat buna Diaspora’nın zaferi diyebilir miyiz? Sadece altı gün devam edecek bu sergideki diğer iki hediye bize biraz ipucu veriyor. İlki, 1930’da Başkan Hoover’a Fransız devleti tarafından I. Dünya Savaşı’ndaki desteklerinden ötürü şükranlarını ifade eden bir vazo. Diğeri ise, Başkan Obama’ya 2010 yılında Japonlar tarafından Tsunami felaketindeki yardımlarından ötürü takdim edilen şeffaf plastik içinde, çiçeklerden oluşan bir teşekkür sembolü. Savaş ve doğal afetler nedeniyle yapılmış yardımları, bilinçli ve kasti olarak planlanmış tehcir ve soykırım mağduru yetimlere yönelik tarihin en büyük yardım kampanyasıyla aynı kefeye koymak bir rastlantı olmamalı!
Bu meselenin en sıkıntılı yanı, jeopolitik mesaj algıları nedeniyle bu halının temsil ettiği gerçek trajedinin yüzleşilmesi gerektiği bir ülkede, karşılaştığı reaksiyoner tepki. Onun tersine, bu halı Türkiye’de sergilense ve 23 Nisan taziyesinin muhatapları olan yetimlerin bu şaheser eseri etrafında yapıcı bir diyalog kurulsa daha iyi olmaz mı? Bu halının hikâyesi, Halide Edip’in Beyrut’taki bir yetimhaneyi ziyaretinden sonra Maliye Nazırı ve yakın dostu Cavit Bey’e yazdığı mektupta bahsettiği, anası açlıktan ölen, babası gözlerinin önünde öldürülen 12 yaşındaki yetim kızı hatırlatmıyor mu? Bu toprakların evladı, 400 yetim kız ve onların travmatik ruh haliyle dökmüş oldukları göz nuru…