Bir ömür biriktirdiði hikayeleriyle, yüzleþmekten korkulan ve hatta yok sayýlan acýlarýn üzerindeki sis perdesini aralýyor Pakrat Estukyan. 1915′ten bugüne ait olduklarý topraklardan koparýlan insanlarýn köklerini aramak için çýktýklarý yolculuðu en insan yanýmýza dokunarak anlatýyor. Biraz kýrgýn, biraz buruk ama hep umutlu… Hay Hikayeler’ önce Ermenice yazýldý ve yazar tarafýndan Türkçe’ye çevrildi.
Sizi Agos gazetesi, Sayat Nova korosu ve Kardeþ Türküler grubu ile yaptýðýnýz çalýþmalardan tanýyoruz. “Hay hikayeler” için neden bu kadar beklediniz ? Nasýl tepkiler aldýnýz ?
Bu kadar ilgi göreceðini beklemiyordum. Ýlk kitap olmasýna raðmen yankýlarý beni çok þaþýrttý. Ýlk defa kitabý yayýmlanan bir yazar olarak kitabýmýn bir ayda bitip ikinci baskýsýnýn yapýlacaðýný beklemiyordum. Kitap kendi yankýlarýný da beraberinde getirdi, bundan da hoþnutum. Çok geç çýkardým bu kitabý. Þimdiye kadar yazdýklarýmý ortaya çýkarsam üç dört kitabýn hacmi kadar stokta öykü var daha yayýmlanmamýþ..
Onlarý da fazla bekletmeyin…
Evet ama yayýmcým kýsa süre aralýkla basýlmasýnýn uygun olmayacaðýný söyledi. Öncelikle bu kitabýn üzerinden biraz zaman geçmesinin daha hayýrlý olacaðýný söyledi, o da beni rahatlattý, çünkü onlarý da oturup yeni baþtan tercüme etmem gerek.
Hay Hikayeler’de neler anlattýnýz ?
Hikayelerimde daha çok yaþanmýþlýklar üzerinden yola çýkarak bir dünya tasavvur ettim. Ýnsan hikayeleri anlatmaya çalýþtým, tanýk olduðum yaþanmýþlýklardan ilham aldým. Tabi istisna olan birkaç öyküde var. Örneðin Moskova’da geçen bir hikaye var. Yaþlý bir adamcaðýz, dýþarýda parlamento binasý bombalanmaktadýr. Evinde yalnýz yaþayan 80 yaþýnda bir müzisyen. Öyle bir þey yaþanmadý tabi, varsayýmdý o. O ülkeye dair yaþanmýþlýklardan gelen bir ilham. Öyle bir adam o resmi nasýl algýlar, içinde neler görür düþüncesiyle ortaya çýktý. Keza birde aborjin hikayesi var Avusturya’da geçen. Köklerini arayan genç bir kadýnýn hikayesi. Diðerlerinin hepsi gerçektir, yaþanmýþtýr. Esas gayem hep insani duygularýn anlatýmý. Bu hikayelerin kahramanlarý çok tanýdýk kahramanlar. Gözünüzün önünde canlandýrabileceðiniz insanlar. Polat Alemdar gibi kahramanlar yok bu hikayelerde. Ýnsanlardan farklýlaþan þeyler yok. Çok sýradan insanlarýn hikayesi anlatýlýyor.
Hikayelerinizi önce Ermenice yazýp Türkçe’ye çevirmek, duygu anlatýmý ve bütünlüðü koruma açýsýndan sýkýntý yarattý mý size ? Çünkü her dilin kendine özgü bir ifade biçimi var…
Yaratacaðýný zannediyordum ki hala kendi adýma emin deðilim. Ancak her iki dili bilen okuyan arkadaþlarýmýn, okurlarýmýn yorumu baþarýlý bir çeviri olduðu, sýkýntý yaratmadýðý yönünde. Onlarý referans alýyorum.
Ermenice olarak yazmanýzýn nedeni, kendinizi ana dilinizde daha iyi ifade etmeniz mi ?
Söylediðiniz doðru, ben Ermenice ile kendimi daha rahat ifade ediyorum. O yüzden de Ermenice yazmayý tercih ediyorum. Sonra onlarý Türkçeleþtirirken endiþe duydum, acaba anlatmak istediklerimin ne kadarýný anlatabilirim diye. Özellikle bazý deyimler vardýr, siz edebiyatý yaparken onlarý kullanýrsýnýz ama tercüme yaparken deyimi tercüme edemezsiniz. Mesela “kurda kuþa yem olmak” diye bir laf var. Biz bunu Türkçe’de kullanýrken, okuyucu ne demek istediðimizi anlar. Ayný deyimi Ermeniceye çevirsek, anlaþýlmaz. Kurtla kuþun yan ya