Ruh Halimin Güvercin Tedirginligi
AGOS
19/01/2007 Hrant DINK Baslangicinda, “Turklugu asagilamak” suclamasiyla Sisli Cumhuriyet Savciligi’nca hakkimda baslatilan sorusturmadan tedirginlik duymadim.
Bu ilk degildi. Benzer bir davaya zaten Urfa’dan asinaydim. 2002 yilinda Urfa’da gerceklesen bir konferansta yaptigim konusmada “Turk olmadigimi… Turkiyeli ve Ermeni oldugumu” soyledigim icin “Turklugu asagilamak” suclamasiyla uc yildan beri yargilaniyordum. Durusmalarin gidisatindan dahi habersizdim. Hic ilgilenmiyordum.Urfa’dan avukat arkadaslar giyabimda yurutuyorlardi celseleri.
Sisli Savcisi’na gidip ifade verdigimde de hayli umursamazdim. Sonucta yazdigima ve niyetime guveniyordum. Savci, yazimin sadece birbasina hic bir sey anlasilmayan o cumlesini degil, yazinin butununu degerlendirdiginde, benim “Turklugu asagilamak” gibi bir niyetimin bulunmadigini kolaylikla anlayacakti ve bu komedi de bitecekti.
Sorusturma sonunda bir dava acilmayacagina kesin gozuyle bakiyordum.
Kendimden emindim
Ama hayret iste! Dava acilmisti.
Yine de iyimserligimi kaybetmedim.
O kadar ki, telefonla canli olarak baglandigim bir televizyon programinda, beni suclayan avukat Kerincsiz’e “Cok heveslenmemesini, bu davadan herhangi bir ceza yemeyecegimi, eger ceza alirsam bu ulkeyi terk edecegimi” dahi dile getirdim. Kendimden emindim, gercekten yazimda Turklugu asagilamak gibi bir niyetim ve kastim -hic ama hic- yoktu. Dizi yazilarimin tamamini okuyanlar bunu cok net olarak anlayacaklardi.
Nitekim iste, bilirkisi olarak tayin edilen Istanbul Universitesi ogretim uyelerinden olusan uc kisilik heyetin mahkemeye sunmus oldugu rapor da bunun boyle oldugunu gosteriyordu.
Endiselenmem icin bir sebep yoktu, davanin su ya da bu asamasinda muhakkak yanlistan donulecekti.
“Ya sabir” ceke ceke…
Ama donulmedi.
Savci, bilirkisi raporuna ragmen cezalandirilmami istedi.
Ardindan da hakim alti ay mahkumiyetime karar verdi.
Mahkumiyet haberini ilk duydugumda, kendimi, dava suresi boyunca besledigim umitlerimin aci tazyiki altinda buldum. Saskindim… Kirginligim ve isyanim had safhadaydi.
“Bak su karar bir ciksin, bir beraat edeyim, siz o zaman bu konustuklariniza, yazdiklariniza nasil pisman olacaksiniz” diye dayanmistim gunlerce, aylarca.
Davanin her celsesinde “Turkun kani zehirlidir” dedigim dile getiriliyordu gazete haberlerinde, kose yazilarinda, televizyon programlarinda.
Her seferinde “Turk dusmani” olarak biraz daha meshur ediliyordum.
Adliye koridorlarinda uzerime saldiriyordu fasistler, irkci kufurlerle.
Pankartlarla hakaretler yagdiriyorlardi. Yuzlerceyi bulan ve aylardir yagan telefon, email, mektup tehditleri her seferinde biraz daha artiyordu.
Tum bunlara “Ya sabir” cekip, beraat kararini bekleyerek dayaniyordum.
Karar aciklandiginda nasil olsa gercek ortaya cikacak ve bu insanlar yaptiklarindan utanacaklardi.
Tek silahim samimiyetim
Ama iste karar cikmisti ve tum umitlerim yikilmisti.
Gayri, bir insanin olabilecegi en sIkintili konumdaydim.
Hakim “Turk Milleti” adina karar vermisti ve benim “Turklugu asagiladigimi” hukuken tescillemisti.
Her seye dayanabilirdim ama buna dayanmam mumkun degildi.
Benim anlayisimla, bir insanin birlikte yasadigi insanlari etnik ya da dinsel herhangi bir farkliligi nedeniyle asagilamasi irkcilikti ve bunun bagislanir bir yani olamazdi.
Iste bu ruh haliyle, kapimda hazir bekleyen ve “Daha once dile getirdigim gibi ulkeyi terk edip etmeyecegim”i teyit etmek isteyen basin ve medyadan arkadaslara su aciklamada bulundum: