Urfali Haci Halil by Taner Akcam (aktrm)
BIR ZIYARETIN DÜSÜNDÜRDÜKLERI
Bundan 2-3 yil önce, (1976-7 yillarinda) Hollanda Televizyonu benim hakkimda dökümanter bir film yapmis idi. Filmin adi, “Sessizlik Duvari”; konusu, doktora tezimin yazimi sirasinda (1919-1921 Istanbul Ittihat ve Terakki Yargilanmalari ve Ermeni Kirimi) Amerika’da yasayan Ermeni asilli Prof. Dadrian ile kurdugum “akademik iliski” idi. Film’de her iki kisinin bireysel biyografyalari anlatiliyor ve bu iki ayri kisinin hangi süreçlerden geçerek birbirleri ile “konusmaya” basladiklari dile getiriliyordu. Filmin mesaji ise çok özetti: Türklerin ve Ermenilerin, karsilikli olusmus ön yargilari ve düsmanliklari ortadan kaldirmalari için, kendi tarihleri üzerine birbirleriyle konusmalari gerekir. Düsmanligi ortadan kaldirmak için diyalog sarttir. Film 1997 yili sonunda ve 1998 basinda iki defa olmak üzere Hollanda televizyonunda gösterildi. Film Diyaspora Ermenileri arasinda büyük ilgi uyandirmis. Bunun üzerine, Los Angeles’ta yayinlanan Armenien International Magazin dergisi, 16-23 Nisan 1999 tarihleri arasinda bu filmi gösterme karari almis. Gösteriler sirasinda hazir bulunmam için bir davet aldim. Film, 16 Nisan’da Los Angeles, 18 Nisan’da San Francisco ve 23 Nisan’da Montreal sehirlerinde gösterildi. Düzenleyiciler kendi amaçlarini özetle söyle dile getirdiler. “Bizler, Diyaspora’da yasayan yeni bir kusagiz. Daha önceki kusaklaraegemen olan Jenosit üzerine konusma tarzinin asilmasi gerektigine inaniyoruz. Hayatimizin merkezi haline getirilmis Jenosit’in, kimligimizi ve herseyimizi belirleyen bir tarzda ele alinmasini dogru bulmuyoruz. Bu süreçte kendimize iliskin bir takim tabular olusturduk. Tüm bunlarin asilmasi için yeni bir dilin, yeni bir diskurun kurulmasi gerektigine inaniyoruz. Bunlarin basinda da Türklerle, Türkiye ile diyalog yollarinin aranmasi geliyor. Bu film, bize bu tür ‘yeni bir konusma’ tarzi konusundaönemli ip uçlari veriyor.” Toplantilar, büyük bir ilgi gördü. Her toplantinin biletleri haftalar öncesinden satilmis idi. Ilk gösteri, Los Angeles’da, Oskar Ödül dagitim hazirliklarinin yapildigi Beverly Hills’deki toplanti salonlarindan birisinde yapildi. 1000 kisilik salon doluydu ve düzenleyiciler en az bir o kadar kisiye de “hayir” cevabi vermek zorunda kaldiklarini söylediler. San Francisco ve Montreal’da da 400 kisilik salonlar tamamiyle doluydu. Her Toplanti öncesi, içeri girmek isteyenlerin çoklugu nedeniyle küçük çapli izdihamlar yasandi. Program her toplanti için ayni idi. Düzenleyiciler kendileri açisindan filmi gösterme kararlarinin nedenlerini ve amaçlarini açikladilar. Filmin yapimcisi (Dorothee Forma), böyle bir filmi yapma fikrinin kendisinde nasil olustugunu, neyi hedefledigini ve filmin Hollanda Televizyonunda gösterilmesinden sonra özellikle Türklerden aldigi tepkilerin neler oldugunu anlatti. (Kendi ifadesi ile tepkiler “fifty fifty” idi.) Bugüne kadar konuya iliskin yapilan filmlerde derinden bir “Türk düsmanliginin” var oldugunu, ideolojik amaçlarin agir bastigini, kendisinin bunu asmak istedigini söyledi. Sonra 50 dakika kadar süren film gösterildi ve filmden sonra da ben daha çok duygularimi dile getiren bir konusma yaptim. Gösterilen tepkileri anlatmak için kelimelerin yeterli oldugunu söylemek zor. Tüm bir hafta boyunca inanilmaz bir duygu seli içinde yasadim. Her toplanti sonrasi alkislar ayakta dakikalarca sürdü. Aglayanlar, benimle konusmak amaciyla siraya girenler, ellerindeki biletlere veya bulduklari dergi, tisört vb. gibi seylerin üzerine imza attiranlar her toplanti sonrasinin ayrilmaz görüntülerini olusturdu. Diyaspora’da yasayan bu insanlarin hemen hepsinin (3., 4. kusaktan olanlarda bazi kelimelerle sinirli da olsa) Türkçe konustuklarini, benimle israrla Türkçe konusmak istemelerini hayretle gözledim. Yaptigim konusmayi ekte gönderiyorum. Konusmaya iliskin önemli bir gözlemimi aktarmak isterim. Süphesiz ben de, her siradan Türkiye insani gibi, özellikle Amerikan Diyaspora Ermenileri konusund