Ýstanbul’da Karsýz Bir Noel
Milyonluk þehir içinde artýk bir avuç bile kalmamýþ küçük kilisenin cemaati, kendi halinde ilahilerle Noel kutluyor. Kilise kapýsýnda eþinin yasýný tutan kadýn, kendi için deðilse de biz yeni kuþaklar için, güzel kýsmet, hayýrlý eþ diliyor.
BÝA Haber Merkezi
25/12/2006 Ayça ÖRER [email protected]
BÝA (Ýstanbul) – Misafir gittiðim Cihangir’deki evin karþý komþu camýnda, Noel Baba’nýn geyiklerinin üzerine atlamýþ gitmesinin ýþýklý tasviri yanýp sönüyor. Ev sahibi Yusuf Hoca alt komþusu Madam Ani’den bahis açýp, “Madam Ani camýna taþ atýp kýrmasýnlar diye aðacýný evde süslüyor, ýþýklarý görünmesin diye de perdeleri çekiyor” diyor, “ne güzel bunlar çekinmemiþ” diye ekliyor. Bu konuþma neticesinde, 24 Aralýk gününü yaþadýðýmýzý fark ediyorum.
Bir kilise bulmak ümidiyle evden kendimi pür telaþ dýþarý atýyorum. Ýstiklal caddesine karþý duran St. Antuan kilisesine yetiþiyorum. Beklenen ayinin hazýrlýklarý yapýlmýþ, kilise içi düzenlenmiþ. Kapýya bu akþam ayin olacaðýna iliþkin uyarýlar asýlmýþ. Ýlana aldýrmayanlar dalýyor içeri, önemsemez ama merak eder bir edayla kimi hýzlý hýzlý, kimi aðýrdan kiliseyi tavaf ediyor. Papa 16. Benedikt’in geçen ayki ziyaretinin hatýrasý bronz heykel bahçede duruyor; bazýlarý önünde fotoðraf çektiriyor, bazýlarý burada bulunma nedenini meþrulaþtýrmak istercesine, “oðlum ben içeride mum bile yaktým sevgilim için” diye açýklamalarda bulunuyor.
Fazlasýyla turistik hale gelmiþ, gelenin geçenin içeriye dalmayý vazife bildiði St. Antuan kilisesinde 24 Aralýk’ýn nasýl geçtiðini anlayamayacaðýmý düþünüp çýkýyorum. Aklýma biraz aþaðýdaki hep kapalý duran kilise geliyor, ona yetiþsem açýk olur mu diye hýzlýca muhasebe edip, oranýn kapalý olmasý halinde, zaman kaybedeceðime karar veriyorum. Bu kez yönümü Kurtuluþ’a doðru deðiþtirme, oradaki kiliseleri kolaçan etme niyetiyle yürüyorum Taksim’e doðru.
Sonbahar renkli Noel…
Üzerime üzerime gelen kalabalýktan sýkýlýp kendimi Süslü Saksý sokaða atýverince, birden ellerinde peksimetleriyle bana doðru gelen kadýnlar görüyor, aydýnlanýyorum. Aradýðým þey karþýma çýkýveriyor. Yolun iki tarafý kesilmiþ, araç trafiðine kapatýlmýþ. Yanýnda bir levazýmatçý, bir ütü olan küçük kilisenin hep kapalý duran kapýsý bugün aralýk ve ýþýklý. Bu Aksaray dolmuþlarýna binenlerin bile dikkatini çekmekten uzak kilise, Ýstanbul’un bu orta yerinde kaderin cilvesiyle geçen haftaya kadar polis korumasý altýnda kalan Fransýz Konsolosluðu’nun arkasýndaki Surp Hovhan Vasgeperan Kilisesi. Önünde duran bekçiyle bir baþ hareketiyle selamlaþtýktan sonra, süzülüyorum içeri sessizce.
Ýçeri girdiðimde üç kiþiden oluþan koroyu þarký söyler buluyorum. Kilisenin içi mumlarla, ýþýklarla, tütsülerin ateþ böceði yanýp sönmeleriyle aydýnlatýlmýþ. Hýristiyanlýk tarihini özetleyen tasvirleri -belki de ayin öncesi temizlikten- daha aydýnlýk duruyor.
Koronun böldüðü sessizlik dýþýnda, her þey, herkes çok sessiz. Bir avuç kalmýþ bu insanlar, bu tek seslilik içinde iyice kendilerine dönüyorlar. En arkada oturduðum sýradan, öne doðru uzayýp giden cemaat içinde, gençlerden çok yaþlýlar dikkat ç